Milliyet Gazetesi muharriri Özay Şendir, bugünkü yazısında birinci olarak Odatv’nin duyurduğu casuslar savaşını kaleme aldı.
Şendir İran ve İsrailli casusların Türkiye’deki uğraşından bahsettiği yazısında, her iki ülkenin casuslarının da Türk İstihbaratı tarafından başarılı biçimde engellendiğini söyledi.
Özay Şendir’in yazısında ilgili kısım şöyle:
“Bugünlerde İstanbul sokaklarında dayanılmaz bir casuslar savaşı yaşanıyormuş.
İddialar, Beyoğlu’nda yürüyen İsrailli bir turist kümesinin Mossad tarafından bulunduğu yerden zırhlı bir minibüsle alınıp doğruca havalimanına götürülüp, İsrail’e uçurulması haberiyle başladı.
İsrail medyasına nazaran kelam konusu İsrail vatandaşları şayet oteline ulaşsaydı orada kendilerini bekleyen İran casuslarıyla burun buruna gelecekti.
Hedef şahıslar sanki kimdi diye merak edip kurcalamaya başlayınca ortaya apayrı bir tablo çıktı.
Hikâye aslında İran’da başlıyor.
Son bir ay içinde İran’da üst üste çok değerli isimler hayatını kaybetti.
Tahran’da öldürülen Hassan Siad Khoda’nın akabinde davet edildiği akşam yemeğinden zehirlenen havacılık uzmanı Ayoob Entezari ile Natanz nükleer tesisinde çalışan Kamram Malapour da hayatlarını kaybeden isimler oldu.
Bir de konutunun çatısından düşerek öldüğü söylenen Kudüs Gücü Ünitesi 840’ın değerli bir üyesi olarak bilinen Albay Ali Esmaelzadeh var.
İran rejimine muhalif, Suudi Arabistan dayanaklı kaynaklar, son derece kıymetli iki bilim adamının vefatının halktan saklandığı ya da değersiz bireyler üzere gösterilmeye çalışıldığını, Albay Esmaelzadeh’in de aslında Mossad suikastlarıyla ilgili bir soruşturmada kuşkulu olduğu için intihar ettiğini yazdı.
İddia o ki bu yaşananlar, suikastlara mahzur olamayan İhtilal Muhafızları İstihbarat Teşkilatı Lideri Hüseyin Tayeb’in koltuğunu sallamaya başlamış. Tayeb de öldürülen kıymetli maksat kadar pahalı bir İsrailli amacı seçmek yerine, tüm İsrail vatandaşlarını amaç olarak belirlemiş.
Bu noktada İstanbul’a gelen İranlı casusların adam kaçırma ve suikast düzenleme hazırlığında olduğu tespit edilince de aslında James Bond sinemalarına hiç de benzemeyen casuslar savaşı başlamış.
Bilinen gerçek, İran’dan gelen bir kümenin Türk istihbarat ünitelerince etkisiz hale getirildiği.
İsrail medyası, işin içine abartı da katarak, hala 2 bin civarında vatandaşının İstanbul’da olduğunu ve onlara otel odalarından dışarı çıkmama talimatı verildiğini yazıyor.
Tehdit devam ediyor olsaydı İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefon konuşmasında teşekkürlerini iletmezdi. Terörle çaba kelam konusu olduğunda avans teşekkür olmaz.
Dikkatimi çeken nokta, eski Başbakan Netanyahu’ya yakın olup, Türkiye aksiliği bilinen medya organlarının bile İran’ın İstanbul’da bir atak düzenlememesi için Türklerin inanılmaz bir iş birliği sergilediğini yazması.
Yine Türkiye’ye sempatiyle bakmadığı bilinen medya organları Ankara’nın Tahran’a, “Topraklarım üzerinde operasyon çekme” ültimatomu verdiğini de yazıyor.
Tahran tüm bu argümanlarla ilgili olarak yalnızca bir kez konuştu ve İsrail’den intikamlarını bir diğer ülke toprağında almayı düşünmediklerini söylemekle yetindi.
Neyse, hâlâ coğrafya baht mi diye soran çıkacak mı sanki?”
ODATV YAZMIŞTI
Odatv, geçen aylarda casuslar evrakını açmıştı. Odatv Genel Yayın Direktörü Toygun Atilla’nın açtığı belgede, savcı Davut Yılmaz’ın da ismi geçmişti. İran İhtilal Muhafızlarının maksadında olan ve MİT operasyonuyla ismi duyulan Şahnâm Gulşeni’den bahseden Toygun Atilla, İran İstihbaratının ortalarında cumhuriyet savcısı, emekli albay, iş insanı ve polislerin bulunduğu bir takımı görevlendirerek Şahnâm Gulşeni’nin kaçırılma tertibinden bahsetmişti.
Toygun Atilla, Şahnâm Gulşeni’yi kaçırma operasyonunda savcı Davut Yılmaz’ın da yer aldığını kaydetmiş ve “Görevde bir savcının İran İstihbaratı ile bağ kurması nasıl gerçekleşmişti” diye sormuştu.